Sendikamız Genel Başkanı Yunus Değirmenci, metal sektöründe bir temsil krizi yaşandığı belirterek, bu krizin ancak Çelik-İş Sendikası ile aşılabileceğini ifade etti.
KONTV’de ‘Ankara Konuşuyor’ programının canlı yayın konuğu olan Genel Başkanımız Değirmenci, ülke gündeminden, çalışma hayatına ve sendikal faaliyetlerimize kadar birçok konuda açıklamalarda bulundu.
Metal iş kolunda 1 milyon 500 bin civarında çalışan bulunduğunu kaydeden Değirmenci, “Metal işkolunda şuanda sendikal bir temsil sorunu var. Bir tarafta ideolojik saplantılarla, bu ülkenin içerisinde bulunduğu olumsuzluklara katkı veren, Toplu İş Sözleşmesi imzalamamak için bahaneler uydurarak, eylemleri ve grevleri ön plana çıkaran bir sendika var. Diğer tarafta nasıl büyüdüğü herkes tarafından bilinen ve Türkiye’nin en büyük sendikası olduğunu iddia ederken, emeksiz büyüdüğünü unutarak, hava basan, işverenlere zaman zaman yanaşan, işçilere hali hatırını sormayan, işçilerle bütünleşemeyen bir sendika bulunmaktadır. Böyle bir ortamda Çelik-İş Sendikası’nın gerekliliği ortaya çıkmaktadır” dedi.
Genel Başkanımız Değirmenci açıklamalarını şöyle sürdürdü:
HER DÖNEM ÜLKEMİZİN ÖNÜNE SET ÇEKTİLER
“Türkiye’nin son dönemdeki yaşadığı olayları sadece 2016 yılına hapsetmek doğru değil. Türkiye ne zaman kalkınmak istese, ne zaman hamle yapmak istese, nerede dünyanın herhangi bir köşesinde mağdura mazluma, yetime yardım etmek istese, gizli bir el harekete geçiyor. 40 yıldır bu ülke PKK terör örgütüyle mücadele ediyor. Bugün geldiğimiz noktada bu terör örgütünün yalnız olmadığını gördük. FETÖ terör örgütü ile birlikte ikiz kardeş olduklarını gördük. Bu örgüt, inançlarımızı, ibadetlerimizi, yardımseverliğimizi, eğitim anlayışımızı, cemaat olma şeklimizi kullanarak, Siyonizm’e, Yahudi’ye İsrail’e, Amerika’ya hizmet eder bir rol üstlenmiş, insanlarımızı kandırmıştır. Türkiye’nin önünün açılmasını istemeyen dış güçler, içerideki piyonları kullanarak, ülkemizin önünü kesmek istiyorlar. Bu öyle bir hareket ki, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni TBMM’yi bombalıyor, millete kurşun sıkıyor, insanlarımızı tanklarla eziyor. Daha da önemlisi ilk defa halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanı ailesiyle birlikte yok edilmeye çalışılıyor. Buna terör denebilir mi? Bu bir işgal girişimidir. Hem Hak-İş olarak hem de Çelik-İş olarak nerede bir toplantı yapıyorsak, ilk sözümüze FETÖ terör olayını ve Darbe girişimini lanetleyerek başlıyoruz. Ayrıca üzerinde “Sahipsiz vatanın batması haktır, sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır” yazan araç stiker’ı yaptırdık ve üyelerimize gönderdik. Karınca misali safımızı belli ederek, bu yaşananları unutturmamaya gayret ediyoruz.
VAKİT ÜLKEMİZE SAHİP ÇIKMA VAKTİ
Sosyal medyada yapılan provokasyonlara ilişkin olarak da şunu söyleyebilirim Sadece sosyal medyada yasaklayarak bu iş bitmeyecektir. Bu durmayacaktır. Onların bir hesabı var. Bu ülkede kaos ve kargaşa olsun, bu millet bölünsün istiyorlar. Bugüne kadar insanımızı, sağ-sol, alevi-sünni, laik-antilaik, başı açık-başı örtülü diye ayırmak istediler. Ama milletimiz bu oyunlara gelmedi. Burada şuna dikkat etmek lazım. Onlar bir yapıyorsa, biz on önlem alacağız. Daha çok birbirimize kenetleneceğiz. Şuanda siyaset ve ideoloji zamanı değil, vatana millete sahip çıkma zamanıdır. Söz konusu ülke olunca gerisi teferruattır.
NEREDE MAZLUM VAR ORADA TÜRKİYE VE HAK-İŞ VAR
Hiçbir çıkarı olmadan gittiği yere barışı ve huzuru götüren tek ülke Türkiye. Batılı ülkelere baktığımızda coğrafi konumuyla, yer altı zenginlikleriyle, petrolüyle ilgilenip, oraları işgal etmeye çalışıyorlar. En son örneği; Amerika, Irak’a sözde demokrasi götüreceğini söylüyordu. Fakat ne yaptı böldü, parçaladı. Dolayısıyla Türkiye, bu bölgenin büyüğü olmak zorundadır. Bölgede yaşayan mağdurlara, mazlumlara, Müslümanlara sahip çıkmak zorundadır. Dünyada akan Müslüman kanının durdurulmasında önder olmak zorunda ve böyle bir sorumluluğu var.
Bu konuda HAK-İş sadece toplu iş sözleşmesi imzalayan, üyeleriyle buluşan kuruluş olarak görürsek haksızlık ederiz. Dünyanın hangi köşesinde bir mazlum varsa Hak-İş’in Genel Başkanı Mahmut Arslan ve bizler oradayız. Veya yardıma ihtiyaç varsa yardım tırlarımız oraya her türlü yardımı yapmakta. Hak-İş’i sosyal anlamda bir sivil toplum kuruluşu olarak görmek lazım. Esas amacı bu zaten. Bizden önceki büyüklerimiz Hak-İş’i kurarken de, bu duygularla kurmuşlar. Sağ olsun bugünkü ağabeylerimiz ve kardeşlerimiz de bu anlayışı devam ettiriyorlar. Ben de Hak-İş’çi olmanın gururun her zaman dile getiriyorum.
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNİN YANINDAYIZ
Hak-İş ve Çelik-İş Sendikası, 1980 darbe anayasasının değişmesi gerektiğini her zaman dile getirmiştir. Türkiye’de 1980 darbesinden sonra anayasa değişikliği ile ilgili programı büyük salonlarda Hak-İş yapmıştır. Anayasa profesörlerini toplayarak ‘bu anayasa Türk milletinin ihtiyaçlarına cevap vermez” diyen Hak-İş’tir. Dolayısıyla partili cumhurbaşkanlığı sistemini öngören yeni anayasa değişikliğini destekliyoruz.
ASGARİ ÜCRET ARTIŞI YETERLİ DEĞİL
Bin 404 lira olara asgari ücret artışını yeterli görmüyoruz. Türkiye’de yaşam şartları belli. Çalışanların da mutluluğa ve huzura ihtiyacı var. Toplu İş Sözleşmelerinin yapıldığı, sendikalı olan işyerlerinde bu artış pek bir anlam ifade etmiyor ama taban ücretinin yükselmesi demek Toplu iş sözleşmeli çalışanların ücretlerinin de yükselmesi demektir. İşyerleri kazandığı müddetçe işçiye vermesi gerekmektedir.
SENDİKAMIZI ANLATMAK İÇİN YOLLARA DÜŞTÜK
Genel Başkanlık görevini devraldıktan sonra Genel Yönetim Kurulundaki diğer üç arkadaşımızla birlikte yollara düştük. Çelik-İş sendikasının geçmişten gelen eksikliklerini, hatalarını, yapısal sorunlarını, anlayış farklılıklarını, söylem tarzlarını değiştirmek, Hak-İş’e bağlı bir sendikanın nasıl bir sendika olduğunu anlatabilmek için Karabük’ten başlayarak, Çorlu, İstanbul, Gebze, Kocaeli, Sakarya, Hatay, Mersin ve Adana’ya giderek, tezgah başlarında elini sıkmadığımız işçi kalmadı. Burada görüşmediğimiz işveren ve vekilleri kalmadı. Anlayışımız “Gidilmedik işyeri, dokunmadık işçi kalmayacak. “Bu anlayışla Çelik-İş Sendikasının önündeki engelleri kaldırıp, Türkiye’nin ihtiyaçlarına cevap verecek bir model gelişmeye çalışıyoruz.
OLUMSUZ ANLAYIŞI YIKACAĞIZ
Geçmişten gelen ‘Sendika aidat alır, işçiye faydası dokunmaz” bu anlayışı da yıkmak için ayrı politika izliyoruz. Bu kapsamda geçtiğimiz 15-20 gün içerisinde Antalya’da 300’e yakın işyeri temsilcimizi ve şube yöneticilerimizi 4 gün süreyle eğitimden geçirdik. Yılbaşı hediyesi olarak, en kaliteli hediyeleri üyelerimize ulaştırdık. Lokal bazda eğitimlerimize devam ediyoruz. İşçiden aldığımız işçiye geri vermenin gayreti içerisindeyiz. Dolayısıyla Sendikamızın oteli, hanı hamamı olmayacak. Çelik-İş Sendikasında bunlar olmayacak. Üyelerimizin üniversiteyi kazanan çocuklarına belli bir kriter çerçevesinde eğitim bursu sunuyoruz. Şuanda 500 evladımıza burs veriyoruz.
ÇIKARILMAK İSTENEN KAOSA BİR DE İŞÇİ KAOSUNU EKLEMEYİZ
Çalışanlarımızla ve işverenlerimizle uzlaşı kültürü içende hareket ediyoruz. Grev yapmak, eylem yapmak çok kolay. Üretimi durdurmak çok kolay. Önemli olan zoru başarmaktır. İşvereni ya da vekillerini toplu sözleşme masasından kaçırmayacağız. Ne yapıp edip onları ikna ederek, toplu iş sözleşmesini imzalayacağız. Bu ülkede çıkarılmak istenen kaosun içerisine bir de işçi kaosunu eklemeyeceğiz. Bu yüzden de Türk çalışma hayatının, sendikal yaşamın Çelik-İş’e ihtiyacı var. Çelik-İş’in de Türkiye’deki çalışma düzenine ihtiyacı var. Ben bunu şöyle özetliyorum. İşçiyi yaşat ki işletme yaşasın. Kazan-Kazan modeliyle hep beraber kazanacağız.
SENDİKALAŞMAYLA HERKES KAZANIR
Türkiye, sendikalaşma konusunda çok geride. Çalışan kesimin sadece yüzde 10’unu sendikalı ve çalışanların yüzde 7’sinin ancak toplu iş sözleşmesi yapılabiliyor. Sendikalaşmanın önündeki engelleri ortadan kaldırırsak, sendikalı toplu iş sözleşmeli işyerinde kimse sigortasız işçi çalıştıramaz. Ayrıca işçi sağlığı iş güvenliğiyle ilgili olarak iş kazalarının önlenmesinde en büyük etken sendikalaşmadır. Sendikal işyerindeki verimlilik, kaliteli üretim diğer işyerlerine nazaran çok daha iyi durumda. Bu nedenle sendikal yaşamı kolaylaştıracak, sendikalaşmanın önünü açacak uygulamaları hayata geçirmemiz gerekiyor. Sendikalı olan işyerinde iş barışı zirvededir.
KIDEM TAZMİNATI FONU KURULSUN
Türkiye’de çalışanların en büyük sorunlarından birisi kıdem tazminatı.
Türkiye’de özel sektörde her 100 çalışandan sadece 15’i kıdem tazminatını alabiliyor. Bu sistemin işlemediğine dair, hem işverenler, hem hükümet hem de sendikalar hemfikirler. Hak-iş yıllar önce bu işe kafa yormuş. Demişiz ki biz bir kıdem tazminatı fonu çıkaralım. Bu fona her ay işverenler, her işçi adına primini yatırsın ve orada biriksin. İşte işsizlik fonunda biriken parayı görüyoruz. Ve bu mevcut 30 gün üzerinden hak kaybı olmayacak şekilde primler yatsın. İşçi ister kendi ayrılırken, ister işveren kendi çıkardığı zaman, ister o işyeri battığı zaman, her ne sebeple olursa olsun, oradan kıdem tazminatını alsın. Bu iş, işverenin iki dudağının arasından çıkacak söze bağlı olmaktan çıksın. Hükümetimizden, ortaya koyduğumuz bu formül doğrultusunda bir adım atma gayretini bekliyoruz. İnşallah bu sorun da 2017’de çözülür.”
Programın tamamını izlemek için: https://www.youtube.com/watch?v=0jHfFg2cfxk&feature=youtu.be